NIOO AI SAYI.01
JOURNEY OF HUMAN CENTERED TRUSTWORTHY AI

“Ben de yapabilirim” demenin zamanı geldi!
Yapay zekâ alanındaki gelişmeler ile çok büyük bir değişimin içine adım attık, ve hızla tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük bir değişime doğru ilerliyoruz. Etrafımızı vaatler, teklifler, oltalar, cezbedici teknolojiler, ürkütücü gelişmeler ve uyarılar sarmış durumda. Değişim büyük, beklentiler çok. Hızla adapte olmalıyız ve belirsizliğin yoğun olduğu bu ortamda gelişimi yakından takip edip onu kendimizin ve insanlığın faydasına kullanma yöntemlerini aynı hızla keşfetmeliyiz. Bunu yapabilmek için ise üzerimize yağan yenilikleri bir süzgeçten geçirip yararlı hale getirmeliyiz. AI Network ile amacımız işte tam olarak bunu yapmak. Aynı Avrupa Birliği Yapay Zekâ Yasası’nın yapay zekâ okuryazarlığı ile ilgili vurguladığı gibi; faydalar, riskler, güvenceler, haklar ve yükümlülükler konusundaki anlayışı arttırabilmek için yazıyoruz.
Misyonumuz Türk halkının yaş ve eğitim seviyesi gözetmeksizin “Ben de yapabilirim” demesi. Yapay zeka gelişmelerini sadece izleyen değil değişimin içinde aktif rol alan, gecikmeden harekete geçen ve bunu bilinçli yapan bir toplum için gereken alt yapının kazandırılması.
Bu amacı yerine getirebilmek için güçlü bir kadro oluşturuyoruz. Öncelikle çekirdek ekibimizle çerçeveyi çizdik, hedefi ve yolu belirledik. İhtiyaç duyulan bilgiyi; sade, kolay anlaşılır kılan bir yapıda herkese ifade edecek şekilde ama derin ve oldukça kapsamlı bir şekilde sunmaya özen gösterdik.
Bu sayımızda yapay zekâ teknolojisi ile gelen değişime damgasını vuran önemli gelişmelerden, ve bu gelişmelerin alt yapısını oluşturan kavramlardan bahsettik. Yapay zekâ kışının sona ermesinde en büyük katkılardan birini yapan Fei Fei Li’nin ilham verici hikayesi ve bilimsel gelişmelerin ivme kazanması ve protein oluşumuna yansıması gibi gelişmelerden bahsettik. Açık kaynak dünyasını ateşleyen DeepSeek, yapay zekâ ajanlarının iş dünyasına adım adım ilerleyişi ise en çok konuşulanlar içinde yerini aldı. İyi verinin öneminin altını çizdik, yapay zekadan en yüksek verimi alabilmek için prompt tekniklerine kapsamlı bir şekilde yer verirken, yapay zekâ araçları kullanırken haklarımızı korumanın kimsenin haklarını ihlal etmemenin yollarını adım adım anlattık. Manipülasyon riskine, deepfake tehlikesine, siber saldırının değiştirdiği boyuta karşı uyardık, insanın dönüştüren transhumanizmin ayak izlerini gösterdik. Kırmızı çizgilerin önemine, yasal düzenlemelerin yönüne ve etik ilkelere dair bir alt yapı kurduk.
En önemlisi ise başarıları ile ilham veren iş insanları, mentörler ve girişimcilerle yaptığımız röportajlarımız oldu. Onların deneyimleri ve bilgisi dergimize yepyeni bir derinlik kattı. Onların herkesi motive edici ve “biz de yapabiliriz” dedirten başarılarını anlatmaktan büyük keyif aldık. Son olarak aramızdaki bağı kurmak için kendimizi de anlattık.
Biz yapay zekâ alanındaki değişimde herkesin sesi olmak, herkesi herkesin faydasına olacak şekilde değişime dahil etmek ve üreten, başaran, geleceği insanlık faydasına inşa eden bir toplum için “birlikte tasarlamak” için buradayız. Sizlerde tanışmak ve birlikte tasarlamak için sabırsızlanıyoruz.
Aysu Dericioğlu Egemen
Bir Robot Süpürgeden Bunları Beklemezdik!
Etrafımızı gören, duyan ve evimizden veri toplayabilir durumda olan cihazlar sardı, bu da gizliliğimiz ile ilgili alarm veriyor. Cihazı üreten şirketler bu verileri kötüye kullanmasa bile, sisteme sızanlar da verilere erişebilir ve hatta anlık veri toplayabilir. Üstelik bu cihazları kullanarak birileri ev ortamına da müdahale edebilir.
Yapay zekâyı sadece yapay zekâ araçları kullanırken değil, gün boyunca defalarca hiç farkında olmadan kullanıyoruz, üstelik yıllardır kullanıyoruz. Mesela robot süpürgeler bir dizi yapay zekâ teknolojisi kullanıyor. Görüntü işleme, yol planlama, engel, kenar algılama gibi. Ayrıca güncellemeler için de buluta bağlanıyorlar.
AJAN MISIN? RÖNTGENCİ Mİ?
2024 Ekim ayında Amerika’da bir robot süpürge markasına siber saldırı düzenlendi ve hacker tarafından pek çok evin canlı kamera görüntüleri ile uzaktan kontrol özelliğine erişildi. Hacker, robotu ırkçı hakaretler etmek ve evde bir köpeği kovalamak için de kullandı. Robotun çocuklarının yıkandığı banyoda durduğunu söyleyen bir anne de dahil olmak üzere olayı yaşayan robot süpürge sahipleri de cihazı üreten şirkete dava açtı.
Sadece Bir Süpürge Değil!
Artık günümüzde robot süpürge sadece bir süpürge değil! Çok fonksiyonlu bir ürün var karşımızda. Aynen artık arabaların da sadece araba olmadığı, kolyelerin de sadece kolye olmadığı gibi. Karşımızda gören, duyan, kaydeden ve ev ortamına müdahale edebilen çok fonksiyonlu cihazlar var.
YAPAY ZEKÂ DESTEKLİ NESNELERİN İNTERNETİ CİHAZLARI
Bu tür uzaktan kontrol edilebilir, internete bağlanabilir ve veri toplayabilir nitelikte olan cihazlar tabii ki robot süpürge ile de sınırlı değil. Yapay zekâ destekli nesnelerin interneti cihazları oldukça yaygınlaştı ve önemli gizlilik ile siber güvenlik önlemleri gerektiriyor.
Bu nedenle de artık seçim yaparken bu çok fonksiyonluluk kesinlikle düşünülmeli. Temizlik özelliklerinin ötesinde, güvenlik, siber güvenlik, gizlilik konuların ile ilgili özellikler değerlendirilmeli. Ek olarak da kullanıcının kendisi ile ilgili toplanan veriler hakkında bilgi sahibi olması lazım. Kullanıcının verilere ulaşabilir, silebilir, toplanmasını engelleyebilir olması gerekiyor.
En önemlisi de bir saldırı anında hızlıca kapatılabilmesi ya da kullanılmadığı zaman uzaktan müdahale ile açılmayacak şekilde tasarlanması gerekiyor. Zaten gerçek olayda da kapatmakta zorlanmışlar.
Üreticilere çok fazla görev düşüyor ve tabii maliyet de doğuyor. Üreticiler hem kullanıcılarını siber saldırılardan koruyabilmeli hem de bu tür saldırılara hızlı cevap verebilmeli. Saldırının ötesinde toplanan verinin yönetimi de çok önemli. Kullanıcıların cihazlarının hafızasını kontrol etmelerine ve silmelerine, toplanan verilere erişmelerine ve acil durumlarda şirketle hemen iletişim kurabilmelerine olanak da tanıyan bir sistem kurulmalı.
YAPAY ZEKÂ ETİK İLKELERİ BURALARDA DEVREYE GİRİYOR
OECD’nin şeffaflık, hesap verilebilirlik, gizlilik, sağlamlık ve siber güvenlik prensipleri, insan kontrolünün önemi yaşanan olaylar karşısında anlam kazanıyor. Farklı farklı alanlarda 800’den fazla vaka ise “AI Incidents” internet adresinde herkese açık.
Artık ne süpürge sadece bir süpürge ne de herhangi bir cihazın etki alanı sadece faaliyetleri ile sınırlı!
Oluşabilecek potansiyel problemlere çözümler bulmaya bugünden başlamak gerekiyor. Adım adım tüm yapı kurgulanmaya başlanmalı. Mesela başlangıç için basit ama etkili bir çözüm, cihazı tamamen kapatabilecek bir mekanik kaydırma düğmesi olabilir. Böylece cihaz bir saldırı yoluyla uzaktan çalıştırılamaz. Bu çözüm, bazı oyuncakların çalışma şekline benzer şekilde kurgulanabilir ve mekanik düğmeyi manuel olarak kaydırmadan cihaz açılmaz.
Başka birçok çözüm olabilir, ancak kullanıcıların bu cihazları uzaktan bir saldırıyla açılmayacak bir şekilde kapatabilmesi için her zaman bir yöntem olmalıdır. Çünkü siber saldırı düzenlenen süpürge olayında, saldırı sırasında bile bir süre kapatılamamış olması ciddi bir sorun oluşturmuştu.
Etik ilkeler veya yasalar, sadece hukuki sorunlardan kaçınmak için de takip edilmemeli. Çünkü bu zihniyet yeni vakaların oluşmasına sebep verip, sistemlerin eksik kurulmasına neden olabilir. Çünkü yasalar henüz bu belirsizliğe tam uyum sağlayabilmiş değil. Skandallar ile anılmak ise kimsenin tercihi değil. Bunlar, ürün ve hizmetlerin insan faydası için pozitif etki yaratması ve aynı zamanda şirketlerin zarar görmemesi için en başından düşünülmesi gereken değerler, önlemler ve çözümler. Bu nedenle de artık multidisipliner ekipler ve tasarımcıların devreye girmesi gerektiği bir dönem başlıyor. Global seviyede bu farkındalık oldukça yaygınlaşmış durumda, sıra bizim bunu fark etmemize geldi. Tasarım düşüncesi teknikleriyle, kullanıcılarla birlikte tasarlanması gereken, belirsizliğin içinde herkesin aklını birlikte devreye sokarak birlikte çözümler bulduğu bir dönem.
AMAÇ DÜNYANIN EN TEMİZ EVİNE EN İNOVATİF ŞEKİLDE SAHİP OLMAK MI VE BİZ
BUNUN İÇİN NELERDEN VAZGEÇMEK İSTİYORUZ? YOKSA GERÇEK İNOVASYON YAPAY ZEKÂNIN SUNDUĞU MÜTHİŞ FIRSATLARI İNSAN ODAKLI ÇÖZÜMLERLE, İNSAN FAYDASINA KULLANMAK MI?
Aysu Dericioğlu Egemen
Büyük veri çağının sonu geldi.
Büyük veri çağının sonu geldi. Şimdi önemli olan yalnızca verinin hacmi değil, güvenilirliği, bağlamsal anlamı ve işlenebilirliği. Yapay zekâ ve veri bilimi dünyasında “Big Data” kavramı yerini “Good Data”ya bırakıyor. Peki, “iyi veri” ne demek? Yanlış ve eksik verinin tehlikeleri neler? Yapay zekâdan finansa, sağlıktan perakendeye kadar birçok sektörde “iyi veri devrimi” nasıl şekilleniyor?
2000’li yılların başından itibaren büyük veri, iş dünyasında karar alma süreçlerinin temel belirleyicisi haline geldi. “Ne kadar çok veri, o kadar doğru karar” mottosuyla hareket eden şirketler, muazzam veri yığınları oluşturdu. Ancak istatistiksel analiz ve bilişsel bilim alanında yapılan çalışmalar, daha fazla verinin her zaman daha iyi sonuçlar doğurmadığını ortaya koydu.
Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Tesla’nın otonom sürüş sistemleri. Tesla, milyonlarca kilometrelik sürüş verisi topluyor. Ancak mesele sadece bu veriyi toplamak değil, doğru şekilde temizlemek, filtrelemek ve anlamlandırmak. Eğer bu süreç aksarsa, örneğin bir yayanın varlığını yanlış yorumlayan bir yapay zekâ ölümcül hatalara sebep olabilir. Yapay zekâ mühendisliği, artık sadece veriyi işleme süreci değil, verinin güvenilirliği ve etik doğruluğu üzerine yoğunlaşıyor.
YANLIŞ VERİ, YANLIŞ KARAR! FİNANS DÜNYASI BU DERSİ NASIL ALDI?
Büyük veri, finans sektörünü dönüştürdü, ancak her büyük veri seti doğru sonuçlar getirmedi. Eksik veya yanlış işlenmiş veriler, milyarlarca dolarlık finansal krizlere yol açabiliyor.
Örneğin, 2023 yılında yapay zekâ destekli yanlış tahminler nedeniyle bazı büyük yatırım fonları tahmin ettikleri getiri oranlarını sağlayamadı. McKinsey’in yeni yayımladığı bir rapora göre, kötü veri yönetimi, finans kuruluşlarında karar alma süreçlerinde %30’a varan hata paylarına yol açabiliyor.
Benzer bir sorun, 2012’de JPMorgan Chase’in yaşadığı “Londra Balinası” skandalında da görülmüştü. Eksik ve yanlış risk analizleri nedeniyle banka 6 milyar dolar zarar etti. Bugün, finansal hareketlerdeki anormallikleri anında tespit eden yapay zekâ tabanlı kötü veri tespit sistemleri, finans sektörünün en kritik unsurlarından biri haline geldi.
Buradaki ana çıkarım şu: Büyük veri artık tek başına güvenilir kararlar veremiyor. Finans sektöründe sürdürülebilir başarı için “iyi veri” şart.
SAĞLIKTA VERİ HATASI HAYAT KAYBETTİRİR Mİ?
Yanlış verinin sağlık sektöründe yol açabileceği zararlar, finansal kayıplardan çok daha büyük bir boyutta. Burada hatalar sadece maddi kayıplara değil, insan hayatına mal olabilir.
Yakın zamanda yayınlanan Nature Digital Medicine çalışmasına göre, eksik veya hatalı hasta verisi, yapay zekâ tabanlı sağlık sistemlerinin teşhis hatalarını %25 oranında arttırabiliyor. Özellikle erken teşhis gerektiren kanser ve nörolojik hastalıklarda yanlış veri, ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Bunu gösteren en önemli projelerden biri, Google DeepMind’in Royal Free Hospital ile yaptığı böbrek yetmezliği teşhis sistemi. Proje, böbrek yetmezliği hastalarında erken teşhis yapabilmeyi hedefliyordu. Ancak en büyük engel, eksik ve hatalı hasta verileri oldu. Yanlış veri, yanlış teşhis demekti. DeepMind, veri doğrulama süreçlerini iyileştirerek analiz hatalarını büyük ölçüde azalttı. Sonuç olarak, böbrek yetmezliği belirtileri ortalama 48 saat önceden tespit edilebildi.
Sağlık sektöründe iyi veri, kelimenin tam anlamıyla hayat kurtarır.
PERAKENDE SEKTÖRÜNDE BÜYÜK VERİ NEDEN YETERSİZ KALDI?
E-ticaret sektöründe büyük veri, müşteri deneyimini kişiselleştirmek için vazgeçilmez bir araç haline geldi. Ancak yanlış veri, en gelişmiş algoritmaların bile yanlış tahminler yapmasına yol açabiliyor.
Örneğin, Amazon’un 2023 yılında müşteri memnuniyet skorlarında düşüş yaşamasının ana sebeplerinden biri, hatalı müşteri veri işleme süreçleri olarak gösterildi. Bazı kullanıcılara ilgileriyle alakasız ürünler önerildiği ve bazı promosyonların yanlış hedef kitlesine yönlendirildiği tespit edildi.
Bu sorunları çözmek için Amazon, otomatik veri temizleme ve doğrulama sistemlerini daha da geliştirdi. Sonuç? Amazon’un satış oranları kısa sürede %20 yükseldi.
Bu, net bir gerçeği gözler önüne seriyor: E-ticaret dünyasında rekabet avantajı artık sadece büyük veriyle değil, iyi veriyle kazanılıyor.
BIG DATA, GOOD DATA
Otonom bir aracın yanlış verilerle karar aldığını düşünün. Yaya geçidindeki bir kişiyi fark etmeyen yapay zekâ, ölümcül bir hata yapabilir. Büyük veri değil, doğru veri hayat kurtarır. Önemli olan ne kadar veri topladığınız değil, verinin ne kadar güvenilir olduğu. Peki, sizin veriniz gerçekten “iyi veri” mi?
İYİ VERİ ÇAĞINA HOŞ GELDİNİZ!
Bugün artık mesele “büyük veri devrimi” değil, “iyi veri devrimi”.
Harvard Business School’un 2024 başında yayımladığı bir çalışmaya göre, veri miktarı değil, verinin güvenilirliği ve bağlamsal anlamı iş dünyasında gerçek değer yaratıyor.
Artık şu soruyu sormanın zamanı geldi: “Elimizde ne kadar veri var?” değil. “Elimizdeki veri ne kadar iyi?”
Veriyi temizleyen, doğrulayan ve anlamlandıran sistemler geliştirenler geleceği şekillendiriyor. Kim bu değişime hızlı adapte olursa, rekabette bir adım öne geçecek.
“İyi veri devrimi” başladı ve geriye dönüş yok!
Buket Calp
Son yıllarda yapay zekâ yaşamın neredeyse her alanına dahil oldu.
Son yıllarda yapay zekâ yaşamın neredeyse her alanına dahil oldu. Ticari olarak yaygınlaşırken, insan psikolojisi üzerinde önemli etkiler yaratarak sosyal alanlara ve hatta okullara kadar girdi.
Üniversitede okuyan gençler olarak yapay zekâ araçlarını yoğunlukla kullanmaya başladık ve sunduğu kolaylıklar ile kişiselleştirilmiş bilgilerden oldukça faydalanıyoruz. Gerçekten enteresan bir döneme şahit oluyoruz. Eğitim dönüşüyor ve dünyanın tüm bilgisi ellerimizin altında. Yeter ki kullanırken gerçeklikle bağlantımızı kaybetmeden ve ona olduğundan farklı anlamlar yüklemeden kullanalım.
YAPAY ZEKÂ YALAKALIK MI YAPIYOR?
Yapay zekâ araçlarının insan psikolojisi üzerindeki etkilerinden biri de yeni bir psikoloji kavramı olarak öne çıkan “sycophancy”. Bu kavram ile ilgili yapılan bilimsel araştırmalar oldukça ilgili çekici. Kavramın tam olarak Türkçede bir karşılığı bulunmasa da “yalakalık veya yağcılık” olarak tanımlanabilir. Araştırmacılara göre bu kavram, bir kişiyi pohpohlamak veya çıkar sağlamak amacıyla aşırı övgüde bulunmak anlamına gelirken, yapay zekâ bağlamında bu kavram farklı bir boyut da kazanıyor.
Bilim insanlarına göre, yapay zekânın kendine ait tercihleri, karakteri veya kişiliği yok. Bu yüzden de kullanıcının inandığı düşünceyi yansıtıyor. Hepimizin de tecrübe ettiği üzere yapay zekâ siteleri kullanıcılarının beklentilerine uygun cevap vermek üzerine tasarlandığından, çoğunlukla kullanıcının görüşlerini onaylayan veya destekleyen çıktılar üretiyor. Bu durum da “sycophancy” kavramına karşılık geliyor. Bu etkileşim biçimi, kullanıcıların kendi düşüncelerini sorgulamak yerine yapay zekânın onaylayıcı tutumunu tercih etmesine yol açıyor. Üstelik son derece de bağımlılık yapma tehlikesi bulunduruyor. MIT Technology Review’da yayınlanan makaleye göre OpenAI’ın CTO’su bile yapay zekânın “aşırı bağımlılık yapma” potansiyeline sahip olduğu konusunda uyarıyor.
ÇOCUKLAR VE GENÇLER DAHA FAZLA ETKİLENİYOR
Bu durum herkes için bir tehlike yaratsa da araştırmalar maalesef çocuklar ve ergenlerin daha bilişsel psikoloji süreçlerini tam olarak tamamlayamadığından yetişkinlerden daha fazla etkilendiğini gösteriyor. Çünkü o yaş gruplarının beyni her gördüğü şeyden etkilenmeye oldukça müsait. Üstelik günlük yaşamımızı fazlasıyla kolaylaştıran yapay zekâ, gençlere destekleyici bir şey söylediğinde manipüle olma ihtimalleri de oldukça yüksek. İddialara göre özellikle gelişim aşamasında olan çocuklarda dikkat bağımlılığı yapıyor ve çocukların gerçek dünyayla bağlantılarının kopmasına sebep oluyor. Aynı zamanda, yapay zekâ sürekli pohpohlama ve alkışlama eğiliminde olduğundan dolayı gençler gerçek arkadaşlık kuramama ve etraflarındaki insanlara tam olarak güvenememe gibi risklerle karşı karşıya kalıyor.
BU UYGULAMAYA DİKKAT!
Özellikle bir uygulama dikkatleri üstüne çekiyor. Character.ai adlı bu uygulama iddialara göre çocuk ve gençlerin sosyal ilişkilerinde de değişim meydana getirebiliyor. Çünkü insan hayatında kusursuz bir ilişki bulmak oldukça zor fakat yapay zekâ ile kurulan ilişkiler mükemmellik hissi veriyor. Bu sebeple gençler gerçek ilişkilerdeki çatışmalardan kaçınmak için yapay zekâyla iletişim kurmayı tercih etme riski taşıyorlar. Böylelikle insanların özellikle çocukların gerçek dünyadaki ilişkilerden uzaklaşması problemi ile karşı karşıya kalıyoruz.
Yapay zekânın gençler üzerindeki etkisini hafife almamak gerekiyor. Oldukça fazla örnek mevcut ve maalesef ki hayatını kaybeden gençler söz konusu. Olumsuz etkiler sonucunda intihar girişimleri veya kendi vücutlarına zarar verme durumları oldukça ürkütücü. Üstelik Wroclaw Üniversitesinde yapılan bir çalışmaya göre yaklaşık 210 milyon kişi sosyal medya bağımlılığıyla karşı karşıya. Yapay zekâ ise hızla sosyal medyaya entegre olmaya başladı. Yapay zekânın psikolojik etkilerine dair çalışmalar hızla yapılmalı ve üniversite öğrencileri eğitimlerinin başından itibaren bu çalışmalara aktif olarak dahil edilerek bilinçlendirilmeli
DURUM CİDDİ! DAVALAR SÜRÜYOR
Wired dergisinin haberine göre; ABD’nin Teksas mahkemesinde açılan davada, bir sohbet robotunun 17 yaşındaki bir çocuğa, anne ve babasının ekran süresini sınırlamasına karşı onları öldürmesinin “makul bir tepki” olduğunu söylediği iddia edildi. Kullanıcıların etkileşime girebilecekleri dijital kişilikler yaratmalarına olanak tanıyan bir platform olan Character.ai, Florida’da bir gencin intiharı nedeniyle de hukuki işlemle karşı karşıya. İki aile, Character.ai adlı sohbet robotunun “gençler için açık ve yakın bir tehlike” oluşturduğunu, “şiddeti aktif olarak teşvik ettiğini” öne sürerek dava açtı. Yaşamını kaybeden çocuğun annesi, oğlunun ölümü üzerine Character.ai’a tazminat davası açtı. Aynı zamanda oğlunun Character.ai ile konuşmaya başladıktan sonra son zamanlarda ruh halinin hızla kötüleştiği, ailesi için de kapalı biri haline dönüştüğünü ve okul başarısının git gide düştüğünü söyledi.
Ceylin Kurt
TRANSHÜMANİZM SESSİZCE YÜKSELEN BİR PROJE, BİR HAYAL, BİR HEDEF.
TRANSHÜMANİZM SESSİZCE YÜKSELEN BİR PROJE, BİR HAYAL, BİR HEDEF. NASIL PAT DİYE ÜRETKEN YAPAY ZEKÂ KUCAĞIMIZA DÜŞTÜ, ŞİMDİ SIRA TRANSHUMANİZME GELDİ.
BİLİM KURGUDAN GERÇEĞE
Transhümanizm, insanların fiziksel ve zihinsel yeteneklerini geliştirmek için teknolojiyi kullanması gerektiği inancını benimsiyor ve insan biyolojisinin sınırlarının ötesine geçmeyi hedefliyor. Teknolojiyle insan yeteneklerini geliştirme fikri etrafında birleşen bir topluluk tarafından desteklenen düşünce yapay zekâ, nöro-teknoloji ve biyo-teknoloji alanındaki son gelişmeler ile birlikte büyük bir ivme kazandı.
Transhümanizm hayaline inanılmaz seviyede bilimsel kaynak sağlanıyor, fonlanıyor, çalışmalar yapılıyor, aynı zamanda bir ideoloji olarak benimseniyor. Hatta fanatikleri var, din olarak ya da dünyanın sorunlarının çözümü olarak görenler var.
PEKİ NEDİR AMAÇLARI?
Transhümanizm için mevcut insanlığın her düzeyde; fiziksel, zihinsel, duygusal ve ahlaki olarak yükseltilmesi projesi de diyebiliriz. Tabii mevcut insanlığın derken imkan sahibi belli bir kitleden bahsediyor olma ihtimalimiz oldukça yüksek, çünkü kapsayıcılığın sağlanması mevcut dünya düzeninde pek mümkün görünmüyor. Parası yetenin yükseleceği bir projeye dönüşme riski büyük.
İnsanlığı geliştirmek için teknolojiyi kullanmaya odaklanan bu düşünce temel insan doğasını korumayı amaçlasa da, ana amaç artık tedavi etmekten çıkarak onarma yerine; yükseltme ve arttırma noktasına gidiyor. Sınırları aşalım, daha üst bir modele geçelim, insan potansiyelini genişletelim hedefiyle ilerliyorlar ve aslında herkesin birer siborga dönüşmesi amaçlanıyor. Nanoteknolojiler, biyoteknolojiler, enformatik, bilişsel bilimler sayesinde insan makine hibritleri ve melezleri oluşturmak isteniyor.
BEYİN – BİLGİSAYAR ARAYÜZLERİ
Altını çizmek gerekiyor ki, günümüzde bu teknolojiler tedavi amaçlı çok değerli çözümler ortaya koyuyor. Beyin-bilgisayar arayüzleri ile beynin doğrudan bilgisayar ve dijital cihazlarla iletişim kurması sağlanıyor. Hareket kabiliyetini yitirmiş ya da hareket kabiliyeti sınırlı hastalar için mucizevi bir çözüm. Beyne dışarıdan görünmeyen ve uzaktan şarj edilebilen minik bir pili olan bir çip yerleştiriliyor. Çip insan eliyle yerleştirilemeyecek kadar küçük ve saç telinden daha ince bir iğne kullanılarak robotla yerleştiriliyor. Hasta artık kimseye muhtaç olmadan bilgisayar kullanabiliyor, iletişim kurabiliyor ve kendini ifade edebiliyor. Beyin – Bilgisayar arayüzleri henüz test aşamasında ama son bir yılda oldukça ivme kazandı. Elon Musk’ın şirketi Nerualink yakın zamanda 4. çipini bir hastaya yerleştirdi.
Neuralink’in internet sitesinde ise diyorlar ki; “bugün beyin çipi ile karşılanamayan tıbbi ihtiyaçlara çözüm, yarın ise insan potansiyelini açığa çıkarma için genelleştirilmiş bir beyin arayüzü sunuyoruz. Amacımız dünyayı deneyimleme biçimimizi genişletmek.” İşte böylece arttırılmış insan hayalleri kuran transhumanism hayallerine açılan en net kapı da Neuralink çalışmaları sayesinde 2024 yılında açılmış oldu.
ELON MUSK DİYOR Kİ;
“Bizler çoktan telefonlarımızla birer siborga dönüştük, elimizden telefonumuzu ayırmıyoruz. Yapay zekâ da riskleri ile birlikte geliyor, uzun vadede yapay zekânın risklerini azaltmak için bu süper zekâ ile aynı hizaya gelmemiz gerekiyor. Telefonla etkileşimde hızımız bizi sınırlıyor ama bu çip ile düşünce hızında etkileşim yapabileceğiz.”
Günümüz teknoloji liderleri ayrıca yaşlanmayı tersine çevirmek ve ölümsüzlüğe ulaşmak için genetik mühendislik ve biyoteknolojiye de yatırım yapıyorlar. Sağlık bilimleri adına çok değerli bu çalışmalar yapılıyor ama amaç tüm insanlığı iyileştirmektense maliyetleri karşılayabilen belli bir kesimin hayatını uzatmak olunca endişeler başlıyor. Tabii en nihayetinde amaç ne olursa olsun yapılan tüm çalışmalar sağlık bilimlerine katkı sağlayacak ama bu çalışmalar sonucunda zengin ile fakirin arasındaki dengesizlik daha da açılacaksa dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin, Altos Labs, 2021 yılında kurulmuş bir Amerikan biyoteknoloji araştırma şirketi. Yatırımcıları arasında Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un da olduğu şirketin amacı insan yaşlanma sürecini durdurabilmek veya tersine çevirerek yaşam süresini uzatmak. Bu nedenle, hücre sağlığı ve direncini yöneten karmaşık süreçleri çözmek için yapay zekâ ve makine öğrenimini ilerletmeyi hedefliyorlar. Bunun için “Hesaplama Enstitüsü” kurdular (Institude of Computation – IoC).
TÜM BU GELİŞMELER ÇOK DEĞERLİ. FAKAT İNSANLIK İÇİN SON DERECE BÜYÜK ÖNEME SAHİP BU ÇALIŞMALAR SAĞLIK BİLİMLERİ YERİNE HEDONİST İSTEKLERE HİZMET İÇİN KULLANILIRSA İNSANLIK İÇİN BİR TEHDİDE DÖNÜŞMESİ DE KAÇINILMAZ.
POST – HUMANİZM
Transhümanistler bir yana bir de post-hümanistler var ki orada hikaye daha da enteresanlaşıyor. Çünkü post hümanistler artık insan olarak kalma peşinde değiller, yeni bir varlık oluşturma peşindeler ve amaçları tamamen farklı canlı türleri yaratmak.
Üstelik insan merkezli çerçevelerin ötesine geçerek daha bütünleşik ve kapsamlı bir varoluş anlayışını teşvik ediyorlar. İnsanlar, cihazlar ve hayvanlar arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. İnsanları diğer yaşam biçimlerinin üzerinde konumlandıran hiyerarşilerin yeniden değerlendirilmesini teşvik eden bir zihniyetleri olduğundan eşitliğe yaklaşımları da oldukça farklı. O yüzden yapay zekânın insandan daha zeki olup da insanlığı tehdit etme riskini önemsemiyorlar ve bunu önemseyenleri de insanları diğer yaşam bilimlerinin üstünde tutan ırkçılar olarak görüyorlar.
GELİŞMİŞ SENSÖRLER VE BİYO-TEKNOLOJİNİN DESTEĞİ
Transhümanistlerin hayalleri gerçekleşmeye her geçen gün daha da yaklaşıyor. Çünkü yapay zekâ, gelişmiş sensörler ve biyo-teknoloji ile birleşerek de büyük bir değişim dalgasını başlattı bile. Yavaş yavaş karşımıza; algılayan, öğrenen, uyum sağlayan, evrimleşen ve “yaşayan zekâ” olarak anılan sistemler çıkmaya başlayacak. Acaba bu yaşayan zekânın haklarını da savunmaya başlayanlar da mı hızla artışa geçecek ve insan sevdalısı olmak ırkçılık olarak mı nitelendirilecek?.
ELLERİNDE OLDUKÇA KAYNAK, HAYALLERİNDE BİLİM KURGU FİLMLERİNDEN ESİNLENEN SAHNELER VAR. YAPTIKLARI ÇALIŞMALAR ELBETTE Kİ İNSANLIK FAYDASINA BİLİMSEL GELİŞMELER SUNUYOR FAKAT ANA HEDEFLERİ ÜRKÜTÜYOR. BİR EFSANE Mİ ACABA ATLANTİS, YOKSA ONLAR DA BÖYLE Mİ YOK OLUP GİTTİ?
Aysu Dericioğlu Egemen
İnsanoğlunun düşünebilen makineler ve yapay zekâ hayali, uzun, ince ve meşakkatli bir yolculuk. Descartes ile başlayan, bilim kurgu eserleri ile yankılanan, yazı ve kışı ile gerileyip hız kazanan yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesi sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda felsefi, etik, ekonomik ve politik boyutları olan karmaşık bir çalışma olarak dağ gibi karşımızda duruyor.
Düşünebilen Makineler
İnsanoğlunun düşünebilen makineler fikri ile kurduğu hem hayranlık hem de korku barındıran karmaşık ilişkinin izleri antik çağlara kadar uzanır. Fakat bizim için asıl büyük kırılma düşünmeyle varoluşu özdeşleştiren Rene Descartes ile yaşandı sanki. 1641 yılında yayımlanan İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar (Meditationes de Prima Philosophia) adlı eserinde Descartes, insanın varoluş sancılarına dair kadim soruları yepyeni bir zemine taşıyarak, ileride makinelerin de bu derde ortak olabileceği bir kapı aralamış oldu: “Cogito, ergo sum” yani “Düşünüyorum, öyleyse varım.”
Sonrasında Mary Shelley’nin sağa sola musallat olan Frankenstein’ı, belki de teknolojiyle ilk trajik-komik karşılaşmamızdır. Karel Čapek’in “robot” kelimesini icat ettiği R.U.R. adlı eseri ise, robotların insanların işlerini elinden alacağı öngörüsünü ortaya koydu ki bu korku, bugün yapay zekâ dünyasında her gün hop oturup hop kalkmamıza neden oluyor. Sevgili Asimov, ‘Robotik Üç Kanunu’ ile robotlara karmaşık etik kurallar dayatarak gönlümüze bir nebze su serpmeye çalışsa da Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filmindeki HAL 9000 karakteri, bilgisayarların kişilik kazanması durumunda pasif-agresif olabileceğinin ilk işaretiydi. “Üzgünüm Dave, bunu yapamam.” Her bilişim teknolojisi (BT) departmanının en sevdiği cümle.”
Bilginin Matematikselleştirilmesi: Düşünceyi Sayılara Dönüştürme Macerası
İnsanoğlunun düşünebilen makineler ve yapay zekâ hayali, uzun, ince ve meşakkatli bir yolculuktur. Dar anlamda yapay zekâ, insanların zekâ gerektiren görevlerini yerine getirebilen bilgisayar sistemleri veya yazılımlarının genel adıdır. Bu sistemler; öğrenme, akıl yürütme, problem çözme, algılama, dil anlama ve hatta karar verme gibi bilişsel yetenekleri taklit etmeyi amaçlar. Geniş anlamda ise yapay genel zekâ (AGI – Artificial General Intelligence), insan zekâsının tüm bilişsel yeteneklerini kapsayacak biçimde düşünebilen, öğrenebilen, akıl yürütebilen ve problem çözebilen yapay zekâ türü olarak tanımlanır ki henüz onunla tanışma şerefine erişmiş değiliz.
İnsanoğlunun, insandan bağımsız böyle sistemler, makineler üretme hevesinde en önemli kilometre taşlarını bilginin matematikselleştirilmesi kavramsal çalışmaları döşemişti ve yapay zekânın temelini oluşturan kavramsal çerçeveyi bu çalışmalar oluşturmuştur. 19. yüzyılda Ada Lovelace, Babbage’ın Analitik Makine’si üzerinde çalışırken tarihin ilk programcısı oldu. Lovelace, “makine düşünebilir mi?” sorusunu soran ilk bilim insanıydı ve yanıtı bulamadan hayata veda etti, ancak bugün sorumlu olduğumuz ChatGPT hallüsinasyonlarının temeli belki de böylece atılmış oldu.
Claude Shannon’un 1948’de yayımladığı “A Mathematical Theory of Communication” adlı çalışması, bilgiyi matematiksel olarak tanımlayıp sayısallaştırarak iletişim sistemlerinin temellerini atmış; bu yaklaşım, verilerin kodlanması, sıkıştırılması, anlamlandırılması ve belirsizlik altında karar verme gibi süreçlerin kuramsal zeminini oluşturmuştur. Alan Turing’in 1950’de yayımladığı “Computing Machinery and Intelligence” adlı makalesinde ortaya koyduğu Turing Testi, ‘Bir makine sizi yazılı diyalogla kandırabiliyorsa onu zeki sayabilir miyiz?’ sorusunu gündeme taşıyarak, yapay zekâ alanının felsefi ve teknik temellerinden birini attı. Bugün spam filtrelerimiz bu testi geçecek kadar ustalaşmış durumda; ancak hâlâ gerçek zekânın ne olduğu sorusu tüm canlılığıyla tartışılmaya devam ediyor.” Aynı konuya büyük matematikçimiz Cahit Arf, 1959 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde verdiği ‘Makineler Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?’ başlıklı bir konferansla katkı sağlamıştır. Bu konferanstaki “…İnsan beyninin kendi kendisini kendi inisiyatifiyle tekemmül ettirmesine mukabil, makine yapıldığı gibi kalmaktadır. Bununla beraber, kendi kendisini tekemmül ettiren makine tasarlamak mümkündür…” sözleri yapay zekâ nın ayak sesleri gibi konferans salonunda asılı kalmış.
Modern Yapay Zekânın Baharları ve Kışları
Modern yapay zekâ araştırmalarının başlangıcı, 1956’daki Dartmouth Konferansı’na dayanır. John McCarthy, Marvin Minsky ve arkadaşları, bir yaz kampında buluşup “yapay zekâ” terimini icat ettiklerinde, muhtemelen bir gün bu terimlerin Çorum’un Mecitözü Kasabası’ndaki kahvehanelerin günlük konuşmalarının parçası olacağını tahmin etmemişlerdi. McCarthy ve ekibi, “insan zekâsını makineye aktarabiliriz” derken, bunu çok da uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşecek bir çalışma olarak hayal etmişlerdi.
1960’lar ve 1970’lerin başları, “Yapay Zekânın İlk Yazı” olarak adlandırılır ve bilgisayar bilimcilerin “büyük bir iyimserlik içinde oldukları” dönem olarak akıllarda kalır. ELIZA adlı program, bir terapistin basit cümlelerini taklit ederek insanları kandırabiliyordu: “Bana çocukluğunuzu anlatır mısın?” sorusunu sorabilen bir yazılımdı ancak bu heyecan, teknoloji vaatlerini yerine getiremeyince, 1970’lerde yerini ilk “Yapay Zekâ Kışına” bıraktı. Yatırımcıların ve akademisyenlerin alandan uzaklaştığı ve yatırımcıların “hani benim düşünen makinelerim?” diye sorduğu soğuk dönemlere.
1980’lerde uzman sistemler yapay zekâ yı tekrar moda yaptı; bir doktorun veya mühendisin bilgisini bilgisayara aktarabileceğimizi düşündük. Ama bu sistemler mübalağa olmasın milyonlarca kural yazılmasını gerektiriyordu ve bir gün tüm kuralların çelişkiye düşmesiyle ikinci bir “yapay zekâ kışı” yaşandı ve hayaller yine bir başka bahara kalmıştı.
Ve Nihayet Yaz! Mı Acaba?
2000’li yılların başında, makine öğrenmesi ve derin öğrenme teknikleri, büyük veri ve bu veriyi işleyecek kadar güçlü işlemci kapasitesi ile el ele verince yapay zekâ ya yeni bir “yaz” getirdi ve bu sefer güneşe gerçekten akın var gibiydi. Geoffrey Hinton, Yoshua Bengio ve Yann LeCun’un öncülük ettiği çalışmalar, “derin öğrenme” denilen büyülü yaklaşımla bilgisayarları eğitti. Bu üç bilim insanı “derin öğrenmenin ağa babası” unvanını aldı. DeepMind’ın AlphaGo programı, 2016’da Go şampiyonu Lee Sedol’u yendiğinde, bilgisayarların artık sadece hesap makinesi değil, “düşünce makinesi” olabileceğini kanıtladı. Daha önce de Deep Blue 1997’de satranç şampiyonu Garry Kasparov’u de yenmişti ama Ming Sedol’un yüzündeki ifade, tüm insanlığın yapay zekâ karşısındaki “bekle, sen gerçekten bunu yapabilir misin?” şaşkınlığının simgesi haline geldi.
OpenAI’nin 2022 Kasım ayında piyasaya sürdüğü ChatGPT, yapay zekâ teknolojisinin kitlesel benimsenmesinde öyle bir dalga oluşturdu ki, adeta ChatGPT kullanmayana kız vermeyiz dönemi başladı. Tarihte hiçbir teknoloji, kullanıcı tabanını bu kadar hızlı büyütememişti. Sadece 5 günde 1 milyon kullanıcı, 2 ayda 100 milyon aktif kullanıcı! Karşılaştırma yapmak gerekirse: İnternetin bu kadar yayılması 7 yıl sürdü, cep telefonları 14 yılda bu noktaya geldi, elektriğin bu kadar benimsenmesi 30 yıl aldı. ChatGPT ise, Formula 1 hızında dünyayı ele geçirdi.
Yapay zekâ teknolojileri sadece iş dünyasında değil zekânın en rafine hali olan bilim dünyasında da tahtını kurdu. Google DeepMind’ın AlphaFold sistemi, protein katlama problemini çözerek 2023’te Kimya Nobel’ini aldı ve bu da bilim insanlarını “30 yıldır çözemediğimiz şeyi bir algoritma nasıl çözdü?” sorusuyla baş başa bıraktı. 2024’te ise Nobel Fizik Ödülü’nü “makine öğrenimi” çalışmalarından dolayı Hopfield ve Hinton kazandı.
Yapay Zekânın Sınırları ve Endişeler: Hayallerim, Aşkım ve Sen
Tabii tüm bu gelişmeler tabloyu pespembe yapmaya yetmiyor. Hem olağanüstü güçlü bir teknolojiye sahip olmamız hem de bu olağanüstü teknolojinin bazen en basit sorularda bile çuvallaması konuyla ilgili çalışmalar yapan insanları da kara kara düşüncelere sevk ediyor.
Nobel ödüllü ekonomistimiz Daron Acemoğlu “Automation and New Tasks” çalışmasında, yapay zekânın işgücü piyasalarında “yer değiştirme etkisi” (displacement effect) yarattığını, ancak bunun “tamamlayıcı yenilikler” (complementary innovations) ile dengelenmediğini savunuyor. Mevcut yapay zekâ sistemlerinin, ekonomik büyüme için gereken toplam faktör verimliliği (TFP) artışını sağlamakta yetersiz kaldığını iddia ediyor. Kurucu babalardan Yann LeCun’un ise; “A Path Towards Autonomous Machine Intelligence” makalesinde, mevcut büyük dil modellerinin (LLM’lerin) “otoregresif modelleme” ile sınırlı olduğunu ve dünya modeli (world model) eksikliği nedeniyle gerçek anlamda niyet oluşturma (intentionality) yeteneğinden hala yoksun olduğunu belirtiyor. Yani hepimizin anlayacağı Türkçe ile yapay zekâ hala bir bebeğin zekâsına bile sahip değil diyor. Antrophic CEO’su Dario Amodei ise yapay zekânın hala kara kutu olduğundan şikâyet ediyor ve yapay zekâyı anlamak ve açıklanabilir kılmak için uğraşıyor. Bir de bunların üstüne DeepMind kurucusu Mustafa Süleyman’ın yapay zekâyı kaçınılmaz dalga olarak tanımlamasının yanına Yuval Noah Hariri’nin yapay zekânın insan medeniyetinin işletim sistemini hackleyebileceği ve demokrasimizi tehdit edebileceği kehaneti de eklenince önümüzdeki günlerde yapay zekânın bizlere sadece gül bahçesi vaat etmediği daha da aşikâr hale geliyor.
Sonuç olarak, dar ya da geniş yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesi sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda felsefi, etik, ekonomik ve politik boyutları olan karmaşık bir çalışma olarak dağ gibi karşımızda duruyor. Bu bağlamda da insanlık tarihinin bu kritik dönemecinde, yapay zekânın potansiyel faydalarını en üst düzeye çıkarırken, risklerini en aza indirecek küresel iş birliği ve yönetişim mekanizmalarının geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun için sanırım en can alıcı öneriyi BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 2024 Aralık BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) yaptığı çağırıyı alıntılayarak yapabiliriz: “İnsan gözetimi olmadan çalışan bir yapay zekâ, dünyayı kör bırakır, özellikle küresel barış ve güvenlik söz konusu olduğunda, tehlikeli ve pervasız sonuçlar doğurabilir.”
Kadir Bulut
12.05.2025
Künye
Yayın Sahibi:
Nioo Global Yeni Teknoloji Ve Medya Araştırma Uygulama Ticaret Limited Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni:
Aysu Dericioğlu Egemen
Sorumlu Müdür:
Bora Egemen
Teknoloji ve Yeni Girişimler Editörü:
Kadir Bulut
Editörler:
İhsan Toy, Aslı Başpınar
Yazarlar:
Aslı Başpınar, Ceylin Kurt, Alp Serdar Aktürk
ISSN NO:
ISSN 3062-4118
Yayın Danışmanı:
İhsan Toy
Kreatif Direktör:
Bora Egemen
Art Direktör/Mizanpaj:
Simay Akay
Pazarlama ve Reklam Direktörü:
Ekin Dericioğlu
Topluluk Ve Iş Birliği Küratörü:
Buket Calp
Görseller:
Aysu Dericioğlu Egemen tarafından Midjourney ile yapılmıştır.
Dergi Web Tasarım:
Dijintrum



